Monday, April 28, 2008

Şili


Kuzeydeki Peru sınırından kıtanın güney ucuna kadar uzanan 4 bin kilometrelik kıyı şeridiyle Şili, dünyanın en uzun ülkesi. Doğusunda uzanan And Dağları ve batısındaki Pasifik Okyanusu, ülkeye sıra dışı bir estetik katmış.


Şili'nin kuzey ve güney ucunda, birbirinden tamamen farklı doğal ortamlarda iki ayrı beş yıldızlı Explora Oteli, size bu sıra dışı ortamı yaşatmaya hazır. Kuzeydeki Atacama Çölü'nü, gayzerleri, yanardağları ve gölleri ziyaret etmek için Explora Atacama, doğa dostu yerleşimi ve ultra lüks hizmetleriyle, uygun bir merkez konumunda.

Güneyde ise Explora Salto Chico, size Patagonya'nın muhteşem buzdağlarını, bakir sahil fiyortlarını ve 100'den fazla kuş türüne, guanaco'lara ve pumalara ev sahipliği yapan doğasının zevkini yaşama fırsatı veriyor. El değmemiş bir doğanın kalbinde, lüks bir ortamda tatil yapmak istiyorsanız www.worldwidejourneys.co.uk'yi ziyaret edebilirsiniz.



Saturday, April 26, 2008

ARUBA

Bütün yazı tatil yapamadan geçirenler, kuzey yarımküremizde soğuğun kendini göstermeye başladığı günlerde, bir tropik ada kaçamağı arayışında olabilirler.



Yalnız böyle bir seçim yaparken tropik fırtınalara dikkat etmek gerekiyor. Günlerce durmayan yağmurlar yüzünden tatil boyunca otel odasına kapanmayı oralara tatil amacıyla gitmiş hiç kimse istemez. Tropik ada ihtiyacınızı fırtınalardan uzak bir şekilde karşılamaya müsait olan Aruba, Karayipler'in büyük bir bölümü yağmurlara maruz kalırken bunlardan etkilenmeyen birkaç noktadan biri.



Sonbahar aylarında havalar çok kötüleşmese de Aruba'da fiyatlar ziyaretçi sayılarıyla eş zamanlı olarak düşüyor. Bu da yarı fiyatlı oteller ve başka adalara nazaran daha sıcak ve yağışsız günler demek.


Ayrıca Aruba'da yıl boyu nispeten düşük kalan nem oranı sayesinde can sıkıcı haşaratın azlığı da adanın bir diğer artısı. www.visitaruba.com



Düşle gerçek bir arada: Funzi Keys

Sıra dışı bir tatil hayal ediyorsanız Kenya, Funzi Keys tam size göre. Kenya'nın bakir bir adasında bulunan Funzi Keys sanki bu dünyaya ait olmayan güzelliği ile aklınızı başınızdan alacak. Görmeden nasıl bir yer olduğunu tahmin etmeniz imkansız. Stres ve koşuşturmadan binlerce mil uzakta, Hint Okyanusu'nda huzurlu bir cennet parçası burası.


Hepsi Okyanus kenarındaki 6 Funzi Keys villası yerel kültürün izlerini taşıyor: Taş evler, doğal malzemeden yapılmış çatılar, kocaman pencereler ve ağacı elle oyulmuş devasa yataklar...Suit odalarda ise okyanus manzaralı jakuzi keyfi sizi bekliyor Ayrıca her villanın önünde şezlonglu oturma bölümü var. Her akşam bu bölümde ateş yakılarak romantzim tamamlanıyor.


Funzi Keys'e gelen turistlerin çoğu, bol bol dinlenmek ve huzurun tadını çıkarmak istiyor. Bundan daha fazlasını isteyenler tüple veya şnorkelle dalma, sörf, kano veya yelkenlilerle gezinti gibi aktivitelerden yararlanabilir.


Bu kadarı ile yetinmeyip çevreyi tanımak isteyenler ise Ramisi Nehri üzerinde bir gezintiye katılıp balık avı, timsah ve hatta balinaları izleme fırsatını yakalayabilir. Daha ayrıntılı bilgi için Worldwide Journeys & Expeditions Tel: +44 20 7386 4646 veya www.worldwidejourneys.co.uk

Thursday, April 24, 2008

SRİ LANKA

Hindistan'ın güney ucundan sadece 50 kilometre uzaklıktaki Sri Lanka tamamen farklı bir yeryüzü parçası. İki haftalık bir geziyle her tarafını keşfedilebilecek kadar küçük ama göz alıcı kültürel ve doğal çeşitliliğe ev sahipliği yapabilecek kadar da büyük.


Adada; heykel, resim ve mimaride Budizm etkilerinin yanında Hindu, Hıristiyan, Müslüman ve Batı kültürlerinin izlerini de görmek mümkün. Yine de Sri Lanka'nın asıl çekiciliği olağanüstü doğasında yatıyor. Sahil şeridi göz alabildiğine uzanan kumsallara ev sahipliği yaparken, adanın iç kısımlarını gezenler, sürekli değişen manzaranın tadını çıkarabiliyor.

Şimdi Sri Lanka'nın gizli güzelliklerini özel şoför eşliğinde iki haftalık bir gezintiyle keşfedebilirsiniz. Beşinci yüzyıldan kalma taştan yapılmış Sigiriya kale-kenti, Anuradhapura'nın tarihi Budist tapınakları ve Pinnewala'daki fil yetimhanesi bu gezide uğranacak sayısız duraktan birkaçı. Sri Lanka tatili adanın etkileyici kumsallarından birinde vakit geçirmeden tamamlanmış sayılmaz.


Konaklamaya gelince, denize sıfır, beş yıldızlı Lighthouse Hotel Galle bu egzotik adada kalabileceğiniz mükemmel bir seçim. Gerisi size kalmış. Daha fazla bilgi için www.coxandkings.co.uk

BERMUDA

Ve Tanrı Bermuda'yı yarattı!
Tabiat Ana Bermuda'yı Karayipler'den 1500 kilometre uzağa yerleştirirken, buranın diğer yerlerden tümüyle farklı olduğunu düşünmüş olmalı. Ve ada Tanrı'yı utandırmayarak, bu özelliğine sonuna kadar sadık kalmış. Adanın kendine has doğası, göz kamaştırıcı denizi, kumsalları ve dört mevsim sıcacık havası burayı tam bir kafa dinleme köşesi haline getirmiş.

Hız limitinin 30 km olduğu Bermuda'da hayatın hızı da yavaş ve insanı rahatlatmaya göre ayarlanmış. Balığın yerel spesiyalite olduğu gastronomik deneyimler, 1600'lerden beri korunan mercan kayalıklarındaki dalışlar, İngiliz sömürgeciliği devrinden kalma evler ve bahçelerde gezintiler, Bermuda'da yapılabileceklerden sadece birkaçı. Tabii sayıları 100'ü bulan inanılmaz plajları da unutmamak lazım.

Bermuda'nın en iyileri arasında olan Fairmont Otelleri, adanın prestijli imajıyla birlikte anılır hale gelmiş. Muhteşem bir liman manzarasına sahip Fairmont Hamilton Princess, 1885'ten beri Bermuda'nın mihenk taşlarından biri. Güney kıyısında, adanın en yüksek noktasında kurulmuş olan Fairmont Southampton Princess ise yeni açılan spa ile birinci sınıf hizmetlerine bir yenisini eklemiş. Şimdi bu otellerde 6 gece fiyatına 7 gece konaklayabilirsiniz.

Tuesday, April 22, 2008


KOM 2008 bayan mayo trendleri belli oldu… Olabildiğince seksi, farklı ve çarpıcı..

Asimetrik kesimlerle yakalanan harika dekolteler hem çok yerinde hemde çok kışkırtıcı…






Herry ‘08 ilkbahar-yaz


İlkbahar ’ın serin esintileriyle yumuşacık dokunuşlu trikoların dansı görülmeye değer..

2008 İlkbaharında’da her ortama şıklığı ile uyum sağlayan bayanların tercihi yine trikolar.

Trikolarda bu yıl trend; puanlı, dökümlü, ajurlu, çizgili, kurdelalı modeller hem sezonun ayrıntılına değinirken, dekolte modellerde ise şıklığı tamamlayan detaylar göz alıyor.

Çok sevilen Herry Soft markalı trikolar yumuşak, şık, elegant duruşları ve bir çok renk seçeneği ile mağazalarında alıcılarını sabırsızlıkla bekliyor...







Monday, April 21, 2008

PORTO (Portekiz)

Bazı yerler vardır, bir gün görebilmeyi yıllarca hayal ederiz. Örneğin filmlerde defalarca karşımıza çıkan Paris, New York, Londra bu tür yerlerdir. Aslına bakılırsa bu saydığımız şehirlerde bile hayallerimiz birkaç kamera açısına takılıdır. Ünlü Eiffel Kulesi'ni bile sadece belli bir açıdan görmeyi, Londra'daki parlamento binasına Thames Nehri'nin karşı kıyısından bakmayı biliriz. Eğer bunu yapmazsak aklımızdaki görüntüleri bulamayız. Ancak bir de başka tür yerler vardır ki, oraların adlarını bilsek bile zihnimizin herhangi bir yerinde tek bir kayıt bile yoktur. Gitmeden önce 'dersimizi' çalışacak zamanımız da olmaz.


Bu şehrin en ilginç yeri neresidir?

Herhangi bir zorunluluktan dolayı oraya ulaştığımızda da otelin resepsiyon memuruna "Bu şehrin en ilginç yeri neresidir?" türünden zarif bir soru yöneltebiliriz. Porto'da kaldığım otelin resepsiyonundaki kadın hemen kontuarın arkasından çıkardığı haritaya eliyle önce otelimizin yerini, ardından da şehrin görülmesi zorunlu olan bölgesini çizmişti. Ben de içimden, "Bakalım güzel bir ışık yakalayabilir miyim?" diye geçirmiştim. Ne de olsa Atlantik kıyısındaydık ve havadaki bulutlar hiç bitmeyecek gibiydi. Gündüz kentin 25-50 km civarındaki fabrikaları ziyaret ediyorduk. Dereli tepeli ve de yemyeşil bir doğa içine serpiştirilmiş ufak tefek işletmelerdi bunlar da ve çevredeki tarlalar, köyler ve ağaçlıklarla bir sanayi tesisi ne kadar uyum gösterebilirse o kadar uyum içindeydiler. Kendi başına bir araştırma ve yazı konusu olacak kadar ilginç gelmişti.Son akşam, günün batımına iki saat kala kendimi haritada işaretlenmiş yerde buldum. Şehrin ortasından akıp Atlantik'e dökülen Rio Douro'nun kıyısındaki eski kente gidiyordum. Bir de ünlü Fransız mühendis Eiffel'in yaptığı köprüyü görecektim. O da eski kentin bir parçasıymış. Yerel temsilcimin arabasından akşamın saat yedisinde indiğimde, daha fazla ilerleyemediğimiz ana cadde daha çok bir belediye otoparkına benziyordu. Onu, aslında yürüyerek çok daha çabuk gidebileceğime güç bela ikna edebilmiştim.


Eiffel'in köprüsü

Porto kenti ızgara planla yapılmış, yani caddelerin sokakları dik açıyla kestiği bir kent değil. Bu açıdan biraz İstanbul'a benziyor demek fazla abartılı olmaz. Ancak gene de kentin daha yeni bölgelerinde yaşadığımız araba, otobüs ve kamyon çağına uygun geniş ve ferah caddeler bulunuyor. Eski kentte ise yollar daha çok motosiklet yoluna dönüşmeye başlamış. Ve de şehir planlamacılığının Orta Çağ'da fazla önemsenen bir sanat olmadığını ispat edercesine, her türlü mantıklı açı ve dönemeç yok olmuştu. Bu arada, şehir planlaması deyince bunun yeni bir konu olduğu kanısına varmanızı rica ederim çünkü Antik Roma'da bütün kentler merkezden gönderilen talimatlarla baştan planlanıp, kuruluyordu.Belleğimde hiçbir görüntü olmadığı için hızla kendimi nehir kıyısına giden dik yollara bırakmıştım. Şanslıydım ve akşam olurken hava bulutlardan iyice sıyrılmış, keskin ve sıcak bir ışık her yanı aydınlatmıştı. Sahile iner inmez Eiffel'in yaptığı 'Ponte de D. Luis I' karşıma çıktı. Ancak tüm görsel hevesim buhar olup uçuverdi çünkü köprünün büyük bir bölümü yenilenme çalışması adı altında sarıp sarmalanmıştı. Gene de aklıma daha iyi bir fikir gelmediği için 19. yüzyıl Geç Demir Çağı mimarisinin bu mümtaz örneğine doğru yürümeye başladım.Eski kent dedikleri alan tarihi dokusu içinde korunan, kelimenin gerçek anlamıyla da 'eskimiş' bir bölgeydi. Daracık sokaklarda ilerlerken evlerin dış duvarlarını kaplayan nefis çinilere yaklaştığımda kendimi açık bir kapının önünde buluverdim. Karşımda mütevazı bir oturma odası, bir köşede küçük bir televizyon ve oturduğu divandan bana bakan yaşlı bir amca duruyordu. (Tahmin edeceğiniz gibi adamcağızın resmini çekemedim). O anda aslında gezdiğim sokakların biz turistler için özel olarak üretilmediğini, gerçek insanların gerçek yaşamlar sürdüğü yerler olduğunu anladım. Bütün dünya dillerinde 'selam' anlamına geldiğini düşündüğüm bir baş hareketi yaparak yaşlı amcadan uzaklaştım. Artık çinilere biraz daha güvenli mesafeden bakmaya başlamıştım.

Vino Verde ve Porto şarabı

Tek tek bakıldığında çirkin olan bu küçük apartmanların oluşturduğu renklilik ve mimari birlik göze hoş geliyordu. Hemen yakınımdaki bir başka ilginç şey de şarap fıçıları taşıyan nehirdeki tarihi teknelerdi. Artık sadece ortama belli bir hava vermeye yarıyorlar, bir de belli saatlerde turistleri gezdiriyorlardı. Rio Duoro'nun karşı kıyısına geçebilmek için hızlı bir tempo ile Eiffel'in Köprüsü'ne girdim. Bu sayfalarda gördüğünüz bütün resimleri yaklaşık bir saat 15 dakika içinde çektim çünkü güneş Atlantik ile aramda kalan son tepenin üzerinde bir parmak boyu kadar yüksekteydi. Öbür tarafa devrildiğinde gene aydınlık olacak ama çevrenin ışıltısı yok olacaktı. Köprünün demir putrelleri arasında koştururken, daha fazla zaman olsa neler yapabileceğimin hayalini kurmakla 'buna da şükürcülük' arasında gidip geliyordum. Geri döndüğümde Cais da Ribeira rıhtım caddesinde, Praça da Ribeira meydanının yanındaki sokak café'lerinden birine oturdum. Akşam beni yemeğe götürecek olan temsilcimin gelmesine daha 30 uzun dakika vardı. Küçük bir sandviç ve yöreye özgü Vino Verde (koruktan yapılan yeşil şarap) ısmarladım. Porto kenti şarabıyla bilinir. Ancak bu bizim bildiğimiz şaraplardan iki misli fazla alkol içeren, kuvvetli ve tatlı bir içki. Sağlam bir yemeğin üzerine gider ama aç karnına hiç canım çekmemişti. Ayrıca ısmarladığım beyaz şarap Porto'dan çok daha ucuzdu.

Henüz turist sezonu başlamamıştı ama havaların yeterince ısındığı tüm Avrupa kent merkezlerinin keyifli ve huzurlu ortamı içinde çevremdeki tüm ayrıntıları hissetmeye çalıştım. Aslına bakılırsa içmekte olduğum şarap da bu konuda yardımcı oluyordu. Paulo tam zamanında geldi ve birlikte sahili takip eden yoldan ilerleyip, nehrin Atlantik'e açılan ağzına gelirken nehrin üzerindeki son köprü olan Ponte da Arrabida'nın da altından geçtik. Dostum nedense bu zarif köprüden fazlasıyla gurur duyuyordu. Beton köprüler arasında en büyük bacak açıklığına sahip köprü olduğunu iftiharla belirtti. Bu arada güneş benim için tekrar doğmuş ve karşı kıyısı ta Amerika'da olan suyun üzerine yeni değmişti. Gitmeyi hiç düşünmediğim Porto kendi hiç düşünmediğim kadar güzel çıkmıştı.

Porto rehberi

İklim

Portekiz'in ılıman bir iklimi var. Ülke genellikle nisandan ekim ayına kadar sıcak. Kuzeyde bu sıcaklık daha az hissedilirken, güneydeki Algarve bölgesinde yaz ortası çok yüksek sıcaklıklar gözlenebiliyor. Genelde dağlarda kar yağışına rastlanıyor.

Vize

Türk vatandaşlarından vize isteniyor, shengen geçerli. İstanbul Konsolosluk Tel: 0212-251 91 18 ve Ankara Büyükelçilik Tel: 0312-446 18 90. Bilgi için www.thegate.com.tr www.gatetoturkey.com TelefonÜlke kodu: 351, Porto kodu: 22.

Nasıl gidilir

Porto'ya Türkiye'den direkt uçuş yok. Paris, Milano ya da Frankfurt aktarmalı gitmek gerekiyor. Bunların içinde en uygunu Frankfurt aktarmalı olanı. Oradan Tap ile Porto'ya uçulabilir. THY danışma hattı Tel: 4440849. Lufthansa Tel: 0212-315 3434.

Nerede kalınır

Ipanema Park Hotel Porto: Hotel kentin iki gözde semti olan Boavista ve Foz arasında yer alıyor. Ana yol ve şehir merkezine de birkaç dakika uzaklıkta. Otelin 281 lüks odası bulunuyor. Rua de Serralves, 124. Tel: +351- 225 322 100. www.ipanemaparkhotel.pt Mercure Batalha Porto ****: Bu otel Porto'nun en iyi noktalarından birinde ve tarihi kent merkezinde bulunuyor. Porto'nun tren istasyonuna Batalha Meydanı'na birkaç dakika uzaklıkta. Praca Da Batalha 116. Tel: +351-222 043 300. www.mercure.com Quality Inn Hotel Porto: Bu kaliteli otel Porto'nun merkezinde, Ulusal S. Joao Tiyatrosu'nun ve Coliseum'un yakınında bulunuyor. Dünyaca ünlü şarap mahzenlerine 10 dakika ve S. Bento tren istasyonuna 5 dakika uzaklıkta. Praca da Batalha, 127. Tel: +351-223 392 300. www.choicehotelseurope.com


Nerede ne yenir

Escondidinho: Tahta ve taş karışımı dekorasyonuyla 'taverna' olan Escondidinho, geleneksel Portekiz lezzetleri sunuyor. Sipesiyaliteleri her gün değişiyor. Envai çeşit taptaze deniz ürünlerini her gün bulabilirsiniz. İşadamları ve kadınlarının tercih ettiği bir lokanta. Rua Passos Manuel, 144. Tel: 22-200-10-79 Praia do Ourigo: Burası ahtapot, kalamar gibi deniz ürünleriyle ünlenmiş çok güzel bir lokanta. Mönüde geleneksel Porto yemekleri ve dünya mutfağından da örnekler bulunuyor. Atlantik manzarasına karşı güzel bir yemek için ideal. Rezervasyon gerekli. Esplanada do Castelo, Porto 4150 Tel: 22-618-95-93. Telégrapho: Burası borsanın yakınlarında bir lokanta. Dolayısıyla son derece formel bir yer. Mönüsü uluslararası mutfak sunuyor ama daha çok et ve deniz ürünleri ağırlıklı. Servis muhteşem ve rezervasyon gerekli. Rua Ferrerira Borges Palácio da Bolsa. Tel: 22-332-20-19

VIYANA


Viyana masal alemi gibi bir şehir, hem çok tarihsel ve görkemli, hem sakin, huzurlu, romantik, aynı zamanda da şık bir Avrupa şehri. Kültür kelimesinin ne anlama geldiğini insan Viyana'da daha iyi anlıyor. Muhteşem operası, konserleri, sayısız galerileri, tiyatroları, müzikalleri burayı kültür konusunda eşsiz kılan unsurlar. Sonra birbirinden güzel café'leri, tramvayları, geniş ve ferah Ring-caddesi, trafiğe kapalı alışveriş için ideal Kärntner (Kaerntner) Strasse'si, bence Viyana'yı eşsiz kılan özellikler. Bu şehrin insana huzur ve mutluluk veren bir yanı var kesinlikle.Görkemli ve rafine bir imparatorluk başkentiymiş Viyana. Bu imparatorluktan kalanlar da şehrin ana hatlarını oluşturuyor zaten. II. Dünya Savaşı'ndan çok az zararla sıyrılabildiği için eskiyi önemli ölçüde muhafaza edebilmişler ve tarihi yaşatmaya ve yaşamaya devam ediyorlar. Şehrin tam ortasındaki Hofburg Sarayı'nın büyük kısmı bugün müze olarak kullanılıyor, bir ucunda da Cumhurbaşkanlığı Köşkü yer alıyor. Hofburg Sarayı'nın sol kanadında, Ephesus adı altında, Efes'ten çıkarılmış eserlerin olduğu büyük ve önemli bir koleksiyon var. Öndeki bahçe ve meydanın adı 'Heldenplatz', Kahramanlar Meydanı. Bu meydanda, genelde devletin veya belediyenin organize ettiği büyük konserler ve yabancı düşmanlığının ellerde mumlarla protesto edildiği büyük gösteriler düzenlenir. Hofburg'un ufak avlularından geçip, 'Michaelaplatz'a ulaşarak turumuza devam edelim. Bu minik meydan bana çok romantik gelir. Yaz aylarında, sağdaki heykelli çeşmenin suyuna elimi değdirmeden burdan ayrılmam. Burda, 20. yüzyılın ilk yarısında yaşamış ünlü ve yenilikçi mimar Adolf Loos'un yaptığı ve zamanında sadeliğiyle olay yaratan Loos-Haus vardır. Altında, Valentino ve Ungaro'nun koleksiyonlarını satan 'Renoir', Viyana'nın en şık butiklerinden biridir.


Michaelaplatz'tan, Viyana'nın metrekare fiyatı en pahalı ve en şık olan fazla da uzun olmayan Kohlmarkt Caddesi'ne geçilir. Artık burada Chopard, Louis Vuitton, Chanel, Gucci vitrinlerine bakmadan edemezsiniz. Eski sarayın pastacısı tarihi Demel Café ve pastanesinde bir kahve molası verin mutlaka. Esterhazy Torte yemeyi de unutmayın. Kohlmarkt'ın sonunda Graben'e ulaşırsınız. Burası da trafiğe kaplıdır. Şık mağaza ve café'ler burada da devam eder ve ara sokaklarda hem lüks, hem de ilginç ürünler satan mağazalara rastlamak mümkündür. 'Stephansplatz'a ve Viyanalıların kısaca Steffl dedikleri, Stephan kilisesine yaklaşırken sağda Augarten porselenlerinin mağazasına uğramadan olmaz. Stephansplatz'da, insan kendini şehrin tam göbeğinde hisseder. Burası yaz-kış kalabalık ve hareketlidir. Kiliseyle karşılıklı yer alan modern camekan bina Haashaus, günümüzün dünyaca ünlü Avusturyalı mimarı Hans Hollein'ın eseridir. Bu ultra modern bina içindeki mağazalar ile en üst katında yer alan ve Atilla Doğudan'ın sahibi olduğu Do&Co restaurant ve bar görülmeye değerdir. Do&Co'da kendinizi Viyana'nın çatısında gibi hissedersiniz. Stephansplatz'tan, Avrupa'nın en meşhur caddelerinden Kärntner-Strasse'ye yönelip, buradaki çeşitli güzel mağazaları ve café'lerin keşfini size bırakıyorum. Buradan Viyana'nın bir diğer önemli köşesine, Opera'ya ulaşırsınız. 'Wiener Staatsoper' dünyanın bir numaralı operasıdır. Burada mutlaka bir temsil izlemenizi tavsiye ederim. Opera'nın tam arka yüzüne bakan Viyana'nın en meşhur oteli Sacher'in, ünlü pastası 'Sachertorte'nin reçetesinin bugün bile çok gizli tutulduğu söylenir. Pastasının satıldığı minik dükkânda, uzun kuyruklar oluşur.


Küçük turumuzu bitirdikten sonra, yine buralara yakın, Prens Eugen Caddesi'ne uzanıp, Prens Eugen'in yaptırdığı, Barok sanatının en güzel örneklerinden Belvedere Sarayı'nın önüne geldiğinizde, Viyana'nın en güzel bahçelerden biri ve onun arkasında da Viyana'nın en panoramik görüntüsüyle karşılaşırsınız. Belvedere Sarayı'nın üst katındaki 'Österreichische Galerie'de, 19. yüzyılın sonuyla 20. yüzyılın başında yaşamış, art-deco'nun en muhteşem örneklerini vermiş dahi ressamlar Gustav Klimt ve Egon Schiele'nin tabloları yer alır. Bu koleksiyonları her zaman nefesimi tutarak izlerim. Galeride Klimt'in şimdiye kadar açılmış en büyük retrospektif sergisi 'Klimt ve Kadınlar', 7 Ocağa kadar devam edecek. Belvedere Sarayı Müzesi'nin daveti üzerine, Klimt'in eserleriyle paralellik gösteren 26 kıyafetim, üç hafta boyunca manken bebekler üzerinde aynı salonlarda sergilendi. Benim için onur verici bir çalışmaydı.

Aynı gün değil ama başka bir gün için de Schönbrunn Sarayı'nı bir rehber eşliğinde gezin. Çünkü saraya ait neşeli ve ilginç hikâyeleri kaçırmak olmaz. Sarayın dillere destan bahçesinde yürümek ayrı bir keyiftir. Bahçedeki Gloriette anıtına tırmanarak, buradaki şık cafe'de Avusturya'nın ünlü kahvesi 'melange'ı yudumlamayı unutmayın.Akşam yapılacak çok şey vardır Viyana'da. Opera, konserler, tiyatrolar, müzikaller... Ya da Viyana'ya has Heurige'lerde iyi bir yemek yiyip şarabınızı yudumlayabilirsiniz. İyi eğlenceler...

Nerede kalınır

Ambassador: Neuer Markt 5. Tel: +431 51466. Bu beş yıldızlı otelde eski yüzyılların ihtişamını yaşayabilirsiniz. Das Triest: Wiedner Hauptstrasse 12. Tel: 589180. Sir Terence Conran'ın dekore ettiği modern bir otel. Imperial: Kärtner Ring 16. Tel: +431 501100. Viyana'nın en ihtişamlı otellerinden olan Imperial'de devlet başkanlarına rastlayabilirsiniz. Römischer Kaiser Wien: Annagasse 16. Tel: +431 51277510. Burası Viyana'nın minyatür barok saraylarının klasik bir örneğidir. Sacher: Philharmonikerstrasse 4. Tel: +431 41456810. Bu en ünlü otelin odaları son derece gösterişlidir.

Nerede ne yenir

Figlmüller: Wollzeile 5. Tel: 512 26 177. Viyana'nın en büyük Wiener Schnitzel'i burada. Korso Hotel Bristol: Mahlerstrassa 2. Tel: 5151646. Ünlü aşçı Reinhard Gerer işletiyor. Şarap listesi muhteşem. Palais Schwarzenberg: Schwarzenbergplatz 9. Tel: 7984515. Beyaz şarap sosunda ıstakozu deneyin. Weibel's Wirtshaus: Kumpfgasse 2. Tel: 5123986. Viyana mutfağının modern versiyonu ile Avusturya ve İtalyan şarapları bulabilirsiniz. Zum Schwarzen Kameel: Bognergasse 5 Tel: 5338967. Beethoven'ın da müdavimi olduğu bu snack bar.


Ünlü café'ler

Demel: Kohlmarkt 14. Tel: 53517170. Tarihi bir dekorasyonu var ve pastaları muhteşem. Café Landtmann: Dr. Karl-Lueger Ring 4. Tel: 5320621. Sigmund Freud'un en sevdiği kahvehane. 1873'ten beri hizmet veriyor. Diglas: Wollzeiule 10. Şehir merkezinde. Appfelstrudel'ini mutlaka tadın. Sperl: Gumpendorf Strasse 11. Yazarların şairlerin buluştuğu bir cafe.

Heurige'ler (Şarap evleri)

Avusturya'ya özgü bu mekânların en popüler olanları Grinzing'dedir. Heurige'lerde o yılın yerel şarap mahsulleri açık olarak satılır. En ünlüleri: Mayer am Pfarrplatz (Pfarrplatz 2. Tel: 370 12 87), Schreiberhaus (Rathstrasse 54) Werner Welser (Probusgasse 12).'dir.

Nasıl gidilir

Viyana'ya THY'nin her gün saat 09.05, perşembe, cuma ve pazar 14.30'da uçuşlar var. Tel: 0212-663 63 63. Avusturya Havayolları'nın ise her gün 17.15'te uçuşu var. Çarşamba ve pazar günleri dışında da 07.05'te ek seferleri var. Tel: 0212-663 07 07/293 67 95.

Saturday, April 19, 2008

Converse.... Bir asırdır efsane isim…

Bu sene yüzüncü yılını kutlayan ve bir asırdır efsane yaratan Converse, ilkbahar sezonunda 100 ünlü kişiye tasarlattığı RED koleksiyonunu beğeninize sunuyor.Converse bu sezon RED serisi başta olmak üzere Varsity, Metro, Performance, Varvatos ve Kids isimli toplam 6 koleksiyon hazırladı. Yüzüncü yıla özel çok bir koleksiyon hazırlayan Converse, bu seneye unutulmaz modelleri ile damgasını vuracak.



RED AIDS’e karşı verilen mücadeleyi desteklemek amacıyla oluşturulan Red Foundation Projesi için Converse’in özel olarak ürettiği ayakkabılar Türkiye’de üçüncü sezonuna giriyor. Ayrıca yüzüncü yıla özel olarak bu sezon 100 ünlü kişi özel RED koleksiyonu hazırladı.
Bu özel 100 RED ürününü tasarlayanlar arasında; Hummer ve Cadillac markaları için unutulmaz reklamlar hazırlayan ünlü reklamcı Gary Koepke, moda tasarımcısı Dr.Romanelli, skate-board şampiyonu Harley Carrera, şarkı sözü yazarı Jeremyville ve sanatçı Lisa Dejohn gibi isimler yer alıyor. Her birinin ayrı hikayesi olan RED tasarımları bu sezon Converse severler ile buluşuyor.
Varsity

Varsity koleksiyonu, eğlencenin ön planda tutulduğu bir çizgiyi yansıtıyor. Yüz yılı simgeleyen, 30’lu yıllardan 70’li yıllara kadar uzanan çok özel modeller hazırlayan Converse, bu yıllara özel çizgi ve renkleri modellerine yansıtıyor. Baskılı, dikişli, çiçekli, puantiyeli, ateş böcekli, çizgili, patchwork, grafiti desenli modeller, kanvas, denim ve keten kumaşlara uygulanıyor. Vazgeçilmez Chuck Taylor modellerinin yanı sıra One Star ve babet modelleri de ilgi çekiyor. Rock N’Roll temasının da hissedildiği koleksiyonun gözde renkleri arasında siyah, beyaz, yeşil, mavi, kırmızı, sarı, pembe, kahverengi ve gri yer alıyor.MetroParlak renkli, ince tabanlı modellerin yer aldığı koleksiyonda ekose desenler ve farklı dikiş uygulamaları dikkat çekiyor. Metro koleksiyonunun bir diğer modeli Jack Purcell’da ise mavi ve kırmızı babetler ön plana çıkıyor.

Varvatos

Siyah rengin ağırlıklı olarak kullanıldığı bu seride kanvas kumaşların yanı sıra deri ürünlerde yer alıyor. Varvatos modellerinin diğer renkleri ise; haki, kahverengi, lacivert, gri ve beyaz.

Performance

Bu seride efsane basketbol oyuncusu Dwyane Wade’in ismini taşıyan ayakkabılar yer alıyor. NBA tutkunları bu modelleri çok sevecek.


Kids

Converse çocukları her sezon olduğu gibi bu sezon da çok şanslı. Yeşil, beyaz, krem ve siyah renklerin görüldüğü koleksiyonda, kızlar için çiçek, patchwork ve ateş böceği desenleri ön plana çıkarken, erkekler bu sezonun grafik desenlerine bayılacaklar.

Kevan Hall ‘08 ilkbahar-yaz bayan koleksiyonu

Detroit doğumlu Kevan Hall, küçük yaştan itibaren hayalini kurduğu büyük bir modacı olma yolundaki hedefini, sağlam temeller üzerine inşa ederek başarılı bir isim sahibi olmayı hak ediyor.
Kendi adına kurduğu modaevi ile Avrupa’nın en çok tanınan moda tasarımcıları arasında adını yazdırıyor. Koleksiyonlarını daha çok Afrikan imgeler ve aksesuarlarla süsleyen tasarımcının ‘08 koleksiyonundan seçmeler…






Friday, April 18, 2008

Cihangir.. Entellektüel mahallemiz..

Taksim Meydanı'na çıktığınızda, İstiklal Caddesi'ne girmez de neredeyse sabaha kadar açık olan dönercileri sağınıza alıp Sıraselviler Caddesine devam ederseniz, göreceğiniz manzara son derece zengin ve etkileyicidir. Bu bölgeye, Cihangir Mahallesi denir. "Nerede oturuyorsun," sorusuna, "Cihangir'de" demek de hatırı sayılır bir ayrıcalıktır.


Cihangir lüksü

İstanbul'un böyle bir takım ayrıcalıklı bölgeleri vardır. Söz gelimi Nişantaşı, yer yer apartmanda sürdürülen bir aristokrasiyi çağrıştırırken yer yer de yazılı basında çalışan mensuplarıyla dikkat çeker. Cihangir çok eski bir yerleşim bölgesi değil. Aşağı yukarı geçen yüzyılın başına tarihleniyor. Yani Eyüp, Sultanahmet, Galata gibi yerler düşünüldüğünde, çok da yaşlı sayılmaz. Yukarıdaki malum soruya Cihangir diye cevap vermek, birçok statüyü de beraberinde getiren bir cümle olduğu için yaşın, kökün önemi kalmaz. Cihangir'de yaşamanın bir yönü; edebiyatçı ve gazetecilerin, akademisyenlerin, yerleşik yabancıların, entelektüellerin ve Türkçemize kazandırıldığı biçimiyle, entellerin de yaşadığı yerde olmaktır. Yani burada bir aidiyet sorununuz yoktur. Cihangir'de yaşamak bir mahallede olmak duygusunu da tatmin eder. Halen bakkala sepet sarkıtılır, şık şarküteriler de vardır, kediler de ve üstelik komşu komşuyu bilir.

Buradaki emlak fiyatları çok yüksektir. Bunun bir nedeni, burada yaşayan insanların sosyal statüleridir şüphesiz ama asıl nedeni, manzarasıdır. Çok eskilerden beri söylenen, İstanbul'un en iyi manzarasına sahip yerlerden birinin de Cihangir olduğudur. Bir yandan Sarayburnu ve Adalar'ı görürken diğer yandan Boğaz'ın Karadeniz'e bakan yönüne alabildiğine açık bir manzarası vardır. Gezmiş görmüş kimileri için dünyanın en güzel manzarasıdır bu. Özellikle gün batımında hakikaten şair eder insanı. 'Yedi Tepe' de denilen İstanbul'un en güzel tepelerinden birine kurulmuş olan bu mahalle, kimi zaman dik yokuşlardan kimi zaman bitmeyecekmiş gibi gelen merdivenlerle aşağı doğru inerken bu manzaraya da doyurur insanı. Bundan da anlaşılacağı gibi, Cihangir'de denize hakim bir evde oturmak hakikaten çok büyük keyiftir ve hiç de ucuz değildir. Söz gelimi ünlü yazarımız Orhan Pamuk, tarihi Cihangir Camii'nin tam iki minaresiyle kadrajlanmış bir alandan Boğaz'a bakar ve pek çok dile de çevirilmiş romanlarını burada yazar. Cihangir insanı şair, romancı eder mi bilmiyoruz ama burada çok sayıda şair ve edebiyatçının oturmasının da bir anlamı olmalı!


Cami kahvesi!

Sıraselviler Caddesi'ne girdiğinizde, sağınızda Changa'yı göreceksiniz. Burası, yurtdışında da birçok listeye girmiş son derece özenli ve önemli bir restorandır. Füzyon anlayışıyla kurulmuş mutfağını mutlaka denemek gerek. Restoran, şarapevi ve bar olarak düşünülmüş Andon da yine aynı sıradadır. Bunlar, tarihi binalar restore edilerek oluşturulmuş son derece orijinal yerlerdir. Alman Hastanesi, Taksim İlk Yardım Hastanesi sağlık konusundaki endişeleri gideren yerleri geçtikten sonra, isterseniz sağ koldan Çukurcuma denilen ve birçok antikacının olduğu mahalleye doğru kıvrılabilirsiniz isterseniz Cihangir Mahallesi'nin içlerine doğru. Bu caddeyi biraz daha yürürseniz, Savoy Pastanesi'ni görürsünüz. Burası, aslında son derece kaliteli ve kendine özgü ürünleri olan bir pastanedir. Burayı pastane olmanın ötesine taşıyan şey ise, şüphesiz müşterileri. Önünde sadece birkaç masa vardır ama hep doludur. Hemen yanındaki düğün fotoğrafçısı ise hayatın evreleri konusunda hayli ders vericidir. Biraz ilerlediğinizde, bu kez Firuzağa Camii'ni görürsünüz. Çok değil ama eskice bir camidir, yani birkaç sene öncesine kadar öyleydi. Caminin hemen altında birkaç mahalle kahvesi vardır ve çayı da iyidir. İnsanlar gelir burada oturur, hoş beş ederdi. Hatta bir evsiz, kış gününde içini biraz ısıtacak çayı ve simidi de orada bulurdu. Şimdi, etrafta oturan ne kadar insan varsa, caminin altındaki kahveyi 'cafe'si bellemiş durumda. Orada buluşuluyor, kitaplar, projeler orada tartışılıyor, kısacası orada bulunuluyor. Bir 'enteresan' entelektüellik hali anlayacağınız!

Komşu travestiler

Cihangir 1930, 1940 ve 1950'li yıllarda hem Beyoğlu'ndaki eğlence yerlerinde çalışanların oturduğu, randevu evlerinin bulunduğu hem de lüks apartman dairelerinin yer aldığı, varlıklı bir kesimin yaşadığı, kentin tanınmış pek çok doktor ve diş hekimi muayenehanelerinin olduğu bir semtmiş. Mahallenin bulunduğu tepenin Kazancı yokuşu'na giden kısmı ise, Pürtelaş Mahallesi. Adını, Pürtelaş Hasan Efendi'den almış. Bu iki mahalle doğal olarak birbirinden pek ayrılmaz. Daha birkaç sene önce, özellikle mahallenin adını taşıyan sokakta oturan travesti nüfus yoğunluğu nedeniyle, medya sektörünün de katkısıyla ciddi sosyal vakalar yaşanmış bir mahalle.

Cihangir'in bir yanı da tıpkı geçmişteki işlevi gibi bambaşka bir yaşantıya açılır. İstiklal Caddesi'nin arka tarafı da diyebileceğimiz bu bölge bakımsız binaların olduğu, gece çalışan insanların bütün zorluğunu ve problemlerini yansıtan, belli bir saatten sonra pek dolaşılmaması gereken bir yerdir. Aslında Cihangir'in hemen dışında kalan bölge tam da burasıdır.

Cihangir Camii 1889 yılında, dönemin en çok iş yapmış ailelerinden biri olan Balyan ailesi tarafından yapılmış. Ancak ilk yapım tarihi olarak 1559 yılı veriliyor. Üzerinden yaklaşık beş yangın geçmiş. Bugün tüm güzelliğiyle ayakta.

Nazlı ile Arap'ın aşkı

Mahallenin birkaç özel sakini daha vardır; evsizler. Aslında evsizlerin çoğu, İstiklal Caddesi'ne doğru olan sınırın olduğu yerlerde, ara sokaklarda yaşar. Oysa Cihangir sokaklarını evi bellemiş bir iki kişi buralardan vazgeçmez. Bunlardan biri, adını öğrenme ihitimali dahi olmayan, sosyal olarak iletişim kurulamayacak durumda olan bir kadın. Diğeri de bir kadın. Bu iki kadın, ne kadar evsiz de olsalar bir mahalle, bir mekan duygusunu korumuşlar belli ki. Nazlı, semtin en bilinen simalarından biri. Kendi ifadesiyle, çok nazlı olduğu için annesi böyle bir isim vermiş. Ateşten korkar, söylediğine göre evi yanmış bir gün ve sonra hep sokaklarda kalmış. Mutlaka sigara ister sizden ama sizin yakmanız koşuluyla. Sokaklarda, bir nazlı olarak isteyebileceği tek incelik bu belli ki. Bazen mahalle halkı çorba da ısmarlar. Kışın malum, yeni park etmiş arabaların kaportalarında ısınmaya çalışır bazen de Taksim Meydanı turuna çıkar. Arap adlı birisiyle ilişkisi vardır. Arap, adı gibi ve sokaklardan çöp toplayarak geçimini sağlıyor. Belli ki Nazlı'ya sahip çıkıyor çünkü Nazlı sorulara cevap vermek için Arap'ı bekliyor. Arap gelince, bize Türkiye'nin tüm gerçeklerini anlatacak. Sahiden söylediği gibi, Arap bu konuda hiç de çekingen davranmıyor ve bize her hafta, Türkiye'nin sorunları hakkında ayrıntılı dosyalar vermeyi teklif ediyor. Sorunlara kısa bir giriş yapmayı da ihmal etmiyor. Bu, geçen sene böyleydi. Bu sene henüz rastlayamadık Nazlı'ya.


Cihangir mahallesi; çevre mahalleleri, doğası, renkli sakinleriyle kendine özgü bir yaşam tarzı olan ve İstanbul'un bambaşka bir çeşitlilik tablosunu gösteren yerlerden biri. Cihangir'de belli bir süre oturan, başka bir yere gitmek istemez.

ATATÜRK'ÜN RİCASI

Ey milletim, Ben Mustafa Kemal'im... Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim, Hala en hakiki mürşit, değilse ilim, Kurusun damağım dili...