Thursday, April 17, 2008

ANADOLU KAVAGI

İstanbul'u gördüm, diyebilmeniz için Boğaz'ı görmüş olmanız gerek. Başka bir deyişle, Boğaz'ı görmediyseniz, tadını çıkarmadıysanız, İstanbul'a gittim, demeyin. Her iki yakada da Boğaz'ı gören nefis oteller var, yani en kolaycı seçeneklerinizden biri, bu şık otellerden birinde konaklamak ve Boğaz'ın seyrine dalmaktır. Eğer bununla yetinirseniz, sadece bir seyirci olarak kalırsınız. Oysa bir şeye nüfuz etmek için koklamanız lazım, içinden geçmeniz, görmeniz, ayrıntılarını, ışıklarını hissetmeniz lazım. Tabii vaktiniz varsa. Zaman azlığı her zaman iyi bir bahanedir ama eğer buna sığınmazsanız...

Statünüz, geliriniz hatta yaşınız ne olursa olsun, İstanbul Boğazı'nın tadını çıkarmak için muhteşem bir seçeneğiniz var. Sirkeci'den binersiniz Dilenci Vapuru'na, Haliç girişinden itibaren Karadeniz'e doğru yola çıkarsınız. Yavaş yavaş, hazmede hazmede geçersiniz onca güzelliği. Yavaş yavaş diyoruz çünkü Dilenci Vapuru, adı üzerinde bol uğraklı bir vapurdur ve tadını çıkarmanız için zaman verir ama bezdirici bir yavaşlığı olduğunu düşünmenizi istemeyiz. Bu yolculukta, gideceğiniz en uç noktalardan biri de Anadolukavağı'dır. Anadolukavağı'ndan sonraki ve son yerleşim ise Fener'dir ve sonrası, Karadeniz.

Dilenci Vapuru

Vapurlar mütevazıdır, gölgelik kısmı boldur, sıcak bir yaz gününde hoşlukla serinleten bir rüzgarı vardır ve çayı da fena değildir. Boğaz'ı geçerken aslında uzun bir tarih dilimine de tanıklık edersiniz. En güzeli de muhteşem yalılar ve hâlâ bir kısmı korunabilmiş korulardır. İnsan ister istemez şu imar yasası olmasaydı, Boğaz imara açılmasaydı nasıl bir yeşilliğin içinden geçerdik, diye düşünür. Yine de bitmedi İstanbul'un yeşilliği. Yanaştığınız hemen her iskelede mutlaka balıkçıları, küçüklü büyüklü balıkçı teknelerini, denize giren, piknik yapan insanları görürsünüz. Hemen her Boğaz köyünde en az Osmanlı döneminden kalma tarihi yapılar görürsünüz. Bunların bir kısmı da sözünü ettiğimiz yalılardır. Yanaştığınız birçok iskelede ızgara balık kokusu mutlaka vardır. Bu koku, midenizi Anadolukavağı'ndaki yemeğe hazırlar ama ne hazırlık!

Anadolukavağı iskelesine yanaştığınızda, üstelik de vapurun üst katındaysanız, küçük bir sahil köyü olduğunu görürsünüz. Burası bir vadi köyüdür aslında. Birkaç yüz metrelik sahil hemen tümüyle balık lokantalarıyla kaplıdır. Vadinin iç kısmına doğru olan bölgede köyün yerleşim kısmı vardır. Vapur iskelesi bu lokantaların ve hediyelik eşya dükkanlarının ortasında olduğu için, vapurdan inince kendinizi nefis balık ve meze kokularının ortasında bulursunuz. Çaresiz, yapacağınız öncelikli şey, iyi bir yemek yemektir. Çarşı esnafı belki biraz girişimci ve biraz da ısrarcıdır ama sıcak ve konuksever insanlardır. Aslında lokantalar arasında çok fazla fiyat ve kalite farkı da yoktur. Tek fark, denizi daha yukardan mı göreceksiniz yoksa balıkçı tekneleriyle iç içe mi yemek yiyeceksiniz. Hayatta böylesine önemli sorunlar da var görüldüğü gibi.



Hemen hatırlatmakta fayda var, buraya gelenler, vadinin üst kısmındaki kaleye mutlaka çıkarlar ki, çıkılması da şiddetle tavsiye edilir. Kaleye çıkış yolu, tok mideyle yapılabilecek bir yürüyüş sayılmaz. Oldukça dik ve bir şehirli için kısa sayılmaz. Eğer kaleye çıktıysanız, burada ilk dikkatinizi çekecek olan şey sessizlik, çiçek ve çam kokusu olacaktır. İlerde Karadeniz; aşağıda, Türkiye'nin güney sahilinde misiniz yoksa Ege'de misiniz ayırt edemeyeceğiniz nefis bir yeşillik ve deniz, Boğaz'dan Karadeniz'e açılan gemiler ve yine sessizlik... Bu bölgenin bir başka önemli özelliği de Boğaz'a uğrayan yunuslardır. Geçmişte çok daha fazla sayıda oldukları ve daha içerlere girerek uzunca ziyaretler yaptıkları söyleniyor. Boğaz'ın bu bölgesinde oynaşan yunusları yine de görme imkanınız var. Böylesi bir ruh ve beden küründen sonra önünüze ne gelse afiyetle yiyeceğinizden eminiz.


Böğürtlenler, Cenevizliler ve midye

Etrafta bolca böğürtlen de vardır. Ağustos ayı da böğürtlerlerin kızarıp olgunlaştığı dönemdir. Yoros Kalesi, Bizans döneminde yapılmış ancak imparatorluk zayıf düşünce kale Cenevizlilerin eline geçmiş ve bu yüzden Ceneviz kalesi sanılmış. Kalenin kapladığı alan İstanbul çevresindeki bütün öbür kalelerin alanlarından büyük. İç kesimdeki kulelerin bazıları hâlâ iyi durumda ve duvarlarda Yunanca yazıtlar göze çarpıyor. Evliye Çelebi'nin aktardığı yaygın ama kanıtlanmamış bir söylentiye göre: Anadolukavağı'ndaki kaleden denizin ortasında bulunan bir kuleye de dolanarak karşı sahilde, Rumelikavağı'ndaki bir diğer kuleye bağlanan bir zincir Boğaz'ı kesiyor ve tüm Boğaz'ın bu noktadan kontrol edilmesini sağlıyordu.Gerçekten etkileyici bir söylenti.

Anadolukavağı'nı tarih boyunca önemli kılan ve buraya IV. Murad'ın da yaptırmış olduğu gibi çeşitli kaleler yapılmasına sebep olan şey, şüphesiz stratejik önemi olmuş. Burası, Karadeniz'e kıyısı olan Balkan ülkelerine ve Rusya'ya açılan kapı olması nedeniyle hem askeri hem de ticari olarak önemli bir merkezmiş. Çünkü aynı zamanda bir gümrük ve sınır kontrol noktası olmuş ve bu nedenle de ekonomik bakımdan gelişkin bir yermiş. Kaynaklara göre, yaz ve kış aylarında, bu limanda 300 gemi bulunurmuş. Gemiler Karadeniz'e çıkmak için uygun hava beklerken burada demir atar, köyün dükkanları denizcilerin ihtiyaçlarını karşılamak için geceleri bile açık tutulurmuş.

Anadolukavağı'nın dalyanlarının da eski ve bereketli dalyanlar olduğu ancak 19. yüzyılın sonlarında kapandığı biliniyor. Özellikle kılıçbalığı avı, yakın zamanlara kadar köy halkının başlıca geçim kaynağını oluşturmuş. Köyün iç kısımlarında ya da çarşıda ağ yamayan yaşlılara rastlarsınız mutlaka. Balık eskisi kadar bol olmasa da geçimini denizden sağlayanların sayısı hiç de az değil. Bölge 1980'li yıllara kadar, askeri yasak bölge olması nedeniyle kara ulaşımına kapalıydı. Bugün ister karadan ister denizden buraya ulaşma imkanı var ama dediğimiz gibi, en keyiflisi deniz yoluyla ulaşım olacaktır.

Anadolukavağı'nda, sahilyolunun bir arkasındaki sokağa geçerseniz küçük hediye dükkanları göreceksiniz. Pamuklu kumaşlardan yapılmış giysiler yaz günleri için idealdir. Buranın bir başka önemli özelliği de İstanbul'un Marmara tarafında yemenizi pek de tavsiye etmeyeceğimiz midye. Midye suyu süzüyor ama katı maddeleri bünyesinde barındırıyor o nedenle demizi temiz olan yerden çıkarılan midyeyi yemek gerek. Anadolukavağı'nda midye yiyebilirsiniz. Üstelik sosu da nefistir.



Ağustos ayında çinekop ve olta lüferi çıkmaya başlar, ay sonuna doğru da çingene palamutu. İstavrit zaten hemen her zaman vardır. Biz kızarmış minik hamsileri tercih ettik. Balığın hemen her türüne soğan çok yakışır üstelik burada beyaz ve sulu bir soğan türü var. Ayakta atıştırmak isterseniz balık-ekmek usulünü uygulayacaksınız ki, hem ucuz hem de çok lezzetli bir seçenek olduğunu söylemeye bile gerek yok.

2 comments:

Anonymous said...

Amiable post and this enter helped me alot in my college assignement. Say thank you you seeking your information.

Anonymous said...

Brim over I assent to but I about the post should have more info then it has.

ATATÜRK'ÜN RİCASI

Ey milletim, Ben Mustafa Kemal'im... Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim, Hala en hakiki mürşit, değilse ilim, Kurusun damağım dili...