Monday, April 21, 2008

PORTO (Portekiz)

Bazı yerler vardır, bir gün görebilmeyi yıllarca hayal ederiz. Örneğin filmlerde defalarca karşımıza çıkan Paris, New York, Londra bu tür yerlerdir. Aslına bakılırsa bu saydığımız şehirlerde bile hayallerimiz birkaç kamera açısına takılıdır. Ünlü Eiffel Kulesi'ni bile sadece belli bir açıdan görmeyi, Londra'daki parlamento binasına Thames Nehri'nin karşı kıyısından bakmayı biliriz. Eğer bunu yapmazsak aklımızdaki görüntüleri bulamayız. Ancak bir de başka tür yerler vardır ki, oraların adlarını bilsek bile zihnimizin herhangi bir yerinde tek bir kayıt bile yoktur. Gitmeden önce 'dersimizi' çalışacak zamanımız da olmaz.


Bu şehrin en ilginç yeri neresidir?

Herhangi bir zorunluluktan dolayı oraya ulaştığımızda da otelin resepsiyon memuruna "Bu şehrin en ilginç yeri neresidir?" türünden zarif bir soru yöneltebiliriz. Porto'da kaldığım otelin resepsiyonundaki kadın hemen kontuarın arkasından çıkardığı haritaya eliyle önce otelimizin yerini, ardından da şehrin görülmesi zorunlu olan bölgesini çizmişti. Ben de içimden, "Bakalım güzel bir ışık yakalayabilir miyim?" diye geçirmiştim. Ne de olsa Atlantik kıyısındaydık ve havadaki bulutlar hiç bitmeyecek gibiydi. Gündüz kentin 25-50 km civarındaki fabrikaları ziyaret ediyorduk. Dereli tepeli ve de yemyeşil bir doğa içine serpiştirilmiş ufak tefek işletmelerdi bunlar da ve çevredeki tarlalar, köyler ve ağaçlıklarla bir sanayi tesisi ne kadar uyum gösterebilirse o kadar uyum içindeydiler. Kendi başına bir araştırma ve yazı konusu olacak kadar ilginç gelmişti.Son akşam, günün batımına iki saat kala kendimi haritada işaretlenmiş yerde buldum. Şehrin ortasından akıp Atlantik'e dökülen Rio Douro'nun kıyısındaki eski kente gidiyordum. Bir de ünlü Fransız mühendis Eiffel'in yaptığı köprüyü görecektim. O da eski kentin bir parçasıymış. Yerel temsilcimin arabasından akşamın saat yedisinde indiğimde, daha fazla ilerleyemediğimiz ana cadde daha çok bir belediye otoparkına benziyordu. Onu, aslında yürüyerek çok daha çabuk gidebileceğime güç bela ikna edebilmiştim.


Eiffel'in köprüsü

Porto kenti ızgara planla yapılmış, yani caddelerin sokakları dik açıyla kestiği bir kent değil. Bu açıdan biraz İstanbul'a benziyor demek fazla abartılı olmaz. Ancak gene de kentin daha yeni bölgelerinde yaşadığımız araba, otobüs ve kamyon çağına uygun geniş ve ferah caddeler bulunuyor. Eski kentte ise yollar daha çok motosiklet yoluna dönüşmeye başlamış. Ve de şehir planlamacılığının Orta Çağ'da fazla önemsenen bir sanat olmadığını ispat edercesine, her türlü mantıklı açı ve dönemeç yok olmuştu. Bu arada, şehir planlaması deyince bunun yeni bir konu olduğu kanısına varmanızı rica ederim çünkü Antik Roma'da bütün kentler merkezden gönderilen talimatlarla baştan planlanıp, kuruluyordu.Belleğimde hiçbir görüntü olmadığı için hızla kendimi nehir kıyısına giden dik yollara bırakmıştım. Şanslıydım ve akşam olurken hava bulutlardan iyice sıyrılmış, keskin ve sıcak bir ışık her yanı aydınlatmıştı. Sahile iner inmez Eiffel'in yaptığı 'Ponte de D. Luis I' karşıma çıktı. Ancak tüm görsel hevesim buhar olup uçuverdi çünkü köprünün büyük bir bölümü yenilenme çalışması adı altında sarıp sarmalanmıştı. Gene de aklıma daha iyi bir fikir gelmediği için 19. yüzyıl Geç Demir Çağı mimarisinin bu mümtaz örneğine doğru yürümeye başladım.Eski kent dedikleri alan tarihi dokusu içinde korunan, kelimenin gerçek anlamıyla da 'eskimiş' bir bölgeydi. Daracık sokaklarda ilerlerken evlerin dış duvarlarını kaplayan nefis çinilere yaklaştığımda kendimi açık bir kapının önünde buluverdim. Karşımda mütevazı bir oturma odası, bir köşede küçük bir televizyon ve oturduğu divandan bana bakan yaşlı bir amca duruyordu. (Tahmin edeceğiniz gibi adamcağızın resmini çekemedim). O anda aslında gezdiğim sokakların biz turistler için özel olarak üretilmediğini, gerçek insanların gerçek yaşamlar sürdüğü yerler olduğunu anladım. Bütün dünya dillerinde 'selam' anlamına geldiğini düşündüğüm bir baş hareketi yaparak yaşlı amcadan uzaklaştım. Artık çinilere biraz daha güvenli mesafeden bakmaya başlamıştım.

Vino Verde ve Porto şarabı

Tek tek bakıldığında çirkin olan bu küçük apartmanların oluşturduğu renklilik ve mimari birlik göze hoş geliyordu. Hemen yakınımdaki bir başka ilginç şey de şarap fıçıları taşıyan nehirdeki tarihi teknelerdi. Artık sadece ortama belli bir hava vermeye yarıyorlar, bir de belli saatlerde turistleri gezdiriyorlardı. Rio Duoro'nun karşı kıyısına geçebilmek için hızlı bir tempo ile Eiffel'in Köprüsü'ne girdim. Bu sayfalarda gördüğünüz bütün resimleri yaklaşık bir saat 15 dakika içinde çektim çünkü güneş Atlantik ile aramda kalan son tepenin üzerinde bir parmak boyu kadar yüksekteydi. Öbür tarafa devrildiğinde gene aydınlık olacak ama çevrenin ışıltısı yok olacaktı. Köprünün demir putrelleri arasında koştururken, daha fazla zaman olsa neler yapabileceğimin hayalini kurmakla 'buna da şükürcülük' arasında gidip geliyordum. Geri döndüğümde Cais da Ribeira rıhtım caddesinde, Praça da Ribeira meydanının yanındaki sokak café'lerinden birine oturdum. Akşam beni yemeğe götürecek olan temsilcimin gelmesine daha 30 uzun dakika vardı. Küçük bir sandviç ve yöreye özgü Vino Verde (koruktan yapılan yeşil şarap) ısmarladım. Porto kenti şarabıyla bilinir. Ancak bu bizim bildiğimiz şaraplardan iki misli fazla alkol içeren, kuvvetli ve tatlı bir içki. Sağlam bir yemeğin üzerine gider ama aç karnına hiç canım çekmemişti. Ayrıca ısmarladığım beyaz şarap Porto'dan çok daha ucuzdu.

Henüz turist sezonu başlamamıştı ama havaların yeterince ısındığı tüm Avrupa kent merkezlerinin keyifli ve huzurlu ortamı içinde çevremdeki tüm ayrıntıları hissetmeye çalıştım. Aslına bakılırsa içmekte olduğum şarap da bu konuda yardımcı oluyordu. Paulo tam zamanında geldi ve birlikte sahili takip eden yoldan ilerleyip, nehrin Atlantik'e açılan ağzına gelirken nehrin üzerindeki son köprü olan Ponte da Arrabida'nın da altından geçtik. Dostum nedense bu zarif köprüden fazlasıyla gurur duyuyordu. Beton köprüler arasında en büyük bacak açıklığına sahip köprü olduğunu iftiharla belirtti. Bu arada güneş benim için tekrar doğmuş ve karşı kıyısı ta Amerika'da olan suyun üzerine yeni değmişti. Gitmeyi hiç düşünmediğim Porto kendi hiç düşünmediğim kadar güzel çıkmıştı.

Porto rehberi

İklim

Portekiz'in ılıman bir iklimi var. Ülke genellikle nisandan ekim ayına kadar sıcak. Kuzeyde bu sıcaklık daha az hissedilirken, güneydeki Algarve bölgesinde yaz ortası çok yüksek sıcaklıklar gözlenebiliyor. Genelde dağlarda kar yağışına rastlanıyor.

Vize

Türk vatandaşlarından vize isteniyor, shengen geçerli. İstanbul Konsolosluk Tel: 0212-251 91 18 ve Ankara Büyükelçilik Tel: 0312-446 18 90. Bilgi için www.thegate.com.tr www.gatetoturkey.com TelefonÜlke kodu: 351, Porto kodu: 22.

Nasıl gidilir

Porto'ya Türkiye'den direkt uçuş yok. Paris, Milano ya da Frankfurt aktarmalı gitmek gerekiyor. Bunların içinde en uygunu Frankfurt aktarmalı olanı. Oradan Tap ile Porto'ya uçulabilir. THY danışma hattı Tel: 4440849. Lufthansa Tel: 0212-315 3434.

Nerede kalınır

Ipanema Park Hotel Porto: Hotel kentin iki gözde semti olan Boavista ve Foz arasında yer alıyor. Ana yol ve şehir merkezine de birkaç dakika uzaklıkta. Otelin 281 lüks odası bulunuyor. Rua de Serralves, 124. Tel: +351- 225 322 100. www.ipanemaparkhotel.pt Mercure Batalha Porto ****: Bu otel Porto'nun en iyi noktalarından birinde ve tarihi kent merkezinde bulunuyor. Porto'nun tren istasyonuna Batalha Meydanı'na birkaç dakika uzaklıkta. Praca Da Batalha 116. Tel: +351-222 043 300. www.mercure.com Quality Inn Hotel Porto: Bu kaliteli otel Porto'nun merkezinde, Ulusal S. Joao Tiyatrosu'nun ve Coliseum'un yakınında bulunuyor. Dünyaca ünlü şarap mahzenlerine 10 dakika ve S. Bento tren istasyonuna 5 dakika uzaklıkta. Praca da Batalha, 127. Tel: +351-223 392 300. www.choicehotelseurope.com


Nerede ne yenir

Escondidinho: Tahta ve taş karışımı dekorasyonuyla 'taverna' olan Escondidinho, geleneksel Portekiz lezzetleri sunuyor. Sipesiyaliteleri her gün değişiyor. Envai çeşit taptaze deniz ürünlerini her gün bulabilirsiniz. İşadamları ve kadınlarının tercih ettiği bir lokanta. Rua Passos Manuel, 144. Tel: 22-200-10-79 Praia do Ourigo: Burası ahtapot, kalamar gibi deniz ürünleriyle ünlenmiş çok güzel bir lokanta. Mönüde geleneksel Porto yemekleri ve dünya mutfağından da örnekler bulunuyor. Atlantik manzarasına karşı güzel bir yemek için ideal. Rezervasyon gerekli. Esplanada do Castelo, Porto 4150 Tel: 22-618-95-93. Telégrapho: Burası borsanın yakınlarında bir lokanta. Dolayısıyla son derece formel bir yer. Mönüsü uluslararası mutfak sunuyor ama daha çok et ve deniz ürünleri ağırlıklı. Servis muhteşem ve rezervasyon gerekli. Rua Ferrerira Borges Palácio da Bolsa. Tel: 22-332-20-19

No comments:

ATATÜRK'ÜN RİCASI

Ey milletim, Ben Mustafa Kemal'im... Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim, Hala en hakiki mürşit, değilse ilim, Kurusun damağım dili...