Ayasofya'nın gölgesinde
Bu sayımızda farklı adresler araştırdık ya da az da olsa bilinen adreslerin farklı yönlerini açığa çıkarmaya çalıştık. İstanbul'a gelip yıldızlı otellerde kalıp, dünya mutfaklarını tadıp, belli müzeleri gezip... Herkesin tercihleri vardır şüphesiz ama biraz bunun dışına çıkmak istersek... Öncelikle nerede kalalım sorusu gündeme geliyor elbette. Ayasofya'nın hemen arkasında Soğukçeşme adlı bir sokak vardır. Zamanında, saray çalışanlarının kaldığı evler restore edilerek 19. yüzyıl tarzı yapılar ortaya çıkarılmış. Araba girmeyen sessiz bir sokak ama Topkapı Sarayı ve bölgesinin tüm enerjisini, rengini barındırıyor. Sabah yatağınızdan kalktığınızda Ayasofya'nın gölgesinde olduğunuzu görüyorsunuz, arka bahçedeki kazı alanlarını, Mimar Sinan'ın da üzerinde çalıştığı dev kubbeyi... Dünyanın belki de hiçbir mabedinde Ayasofya'nın titreşimine benzer bir titreşim yoktur. İnsanın böyle bir atmosferde sabah çayını yudumlaması parayla satın alınabilecek bir şey değildir. Ayasofya Pansiyonları: Soğukçeşme Sokağı, Sultanahmet. Tel: +90 212-524 01 26. www.ayasofyapensions.com
Arnavut kaldırımlı bir sokağın üzerindeki bu sıra evlerden çıkıp yukarı doğru yürüdüğünüzde, Ayasofya'yı hep sağınızda tutarak çevresinden dolaşırsanız, biraz ilerde, yine aynı kurumun yapılarından biri olan Yeşil Ev'i görürsünüz. Yine 19. yüzyıl mimarisi ve dekorasyonunda çok güzel bir yapıdır. Onun hemen bitişiğindeki avlu ise Kabasakal Medresesi, diğer adıyla, İstanbul El Sanatları Merkezi. Medreselerin geçmişi Selçuklu dönemine kadar uzanıyor. Tam anlamıyla bir eğitim merkezi olarak tarif edilebilecek bu kurumlarda tıp, ilahiyat, astronomi, matematik, hukuk gibi konularda eğitim veriliyordu. Kabasakal Medresesi'nin tarihi tam olarak bilinmiyor ama inşaat tekniğinden yola çıkarak, 18. yüzyıl olduğu tahmin ediliyor. Soğukçeşme Sokağı'nın hemen yakınında da Caferağa Medresesi vardır ama dediğimiz gibi, orası iyi bilinen bir yerdir. Kabasakal Medresesi ise ondan daha küçük, daha mütevazı ama günümüzde diğeriyle aynı işleve yerleştirilmiş bir yer. Burada da geleneksel el sanatları kursları veriliyor, kurs öğretmenlerinin işleri sergileniyor ve satın alınabiliyor. Geçmişte, bu küçücük odalarda öğrenciler kalırmış. Bugün, her bir oda bir atölye için ayrılmış. Hat, ebru, cam altı boyama, tezhip, minyatür, bebek yapımı gibi alanlarda çok hoş örnekler bulabilirsiniz. Kabasakal Cad. No: 7, Sultanahmet.
Sahaflar Çarşısı'ndan kuru fasulyeciye...
Buradan Beyazıd'a doğru yürüyerek Kapalıçarşı'ya gelirseniz ve kitap düşkünlüğünüz varsa, ilkin Sahaflar Çarşısı'na uğramanızı öneririz. Ne yazık ki geçmişteki gibi tam bir sahaflar çarşısı değil burası ama yine de o atmosferi görmekte fayda var. Biz, üç kuşaktan beri burada sahaflık yapan Turan Türkmenoğlu'nun kitabevine uğradık. El yazması Kuranı Kerim, Ermenice, İbranice, Yunanca kitaplar bulunduruyorlar ve artık bu tür eserleri bulmak pek mümkün değil. Ayrıca Osmanlı döneminde son dönem çok kullanılan Fransızca kitapları da burada bulmak mümkün. Kitapların tarihleri 18. yüzyıldan 19. yüzyılın başına kadar uzanıyor ve konuları da genellikle felsefe ve tarih ağırlıklı. İstanbul ile ilgili seyahatnameler de burada bulunabilir. Onlar da, kitabın yanı sıra günümüzden ebru ve hat örnekleri satıyorlar, ayrıca burada hat malzemeleri bulmak mümkün. Elif Kitabevi, Sahaflar Çarşısı, No: 4, Beyazıd. Tel: 0212-522 20 96.
Turumuzun bu aşamasında öğle yemeği vakti geldi. İstanbul'da geleneksel bir yemek isteniyorsa, şüphesiz bunu çok iyi yapan yerler var ve yazılarımızda bu tür adresleri sık sık veriyoruz. Bu kez değişik bir adresi denedik ve bu merkezden çok da uzak olmayan Süleymaniye'ye gittik. Süleymaniye, bir selatin camii, yani sultan camii olan Kanuni Sultan Süleyman adına Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş olan Süleymaniye Camii'nden alıyor adını. Bu cami başlıbaşına pek çok yazının konusu olacak kadar kapsamlı bir yapıdır. Biz şimdilik etrafını dolaşıp karnımızı doyuralım. Cami bir külliye olarak yapıldığı için hastane, kütüphane, çarşı gibi pek çok bölümden oluşuyor. Bu yapılar günümüzde de aynı işlevi sürdürüyor. İşte yan kapısından çıkınca hemen karşınızda göreceğiniz küçük lokantalar topluluğu da böyle bir çarşı yapısının içine yerleşmiş. Yani, eğer bahçede değil de içerde yemek yiyorsanız, teknik olarak Mimar Sinan'ın tasarladığı ve inşa ettiği bir mekanda olacaksınız. Aslında küçücük bir mekan burası ve bu tür aile işletmelerinin hemen hepsinde olduğu gibi, duvarda soluk, siyah beyaz bir fotoğraf asılı. Bu, Kurucu Ali Baba, yani 1939 yılında orada bu lokantayı açan kişi. 'Kurucu' derken, kuru fasulyeyi kastediyoruz elbette. Ocağın başında ailenin 4. kuşak üyesi aşçıbaşı duruyor. Kuru fasulye önemlidir, hatta o kadar önemlidir ki, bazıları sabah kahvaltısında bile yiyebilir bu nefis yemeği, tabii yanında da pilav olacak. Yemek Erzincan dermason fasulyesinden yapılıyor ve içinde acı Arnavut biberi var. Etsiz pişiriliyor. Karnıyarık, tas kebabı gibi birkaç yemek çeşidi ve tatlı olarak da kadayıf yemek mümkün. Kuru 3, pilav 3, çoban salata 1,5 YTL. Taklitlerinden sakının! Kurucu Ali Baba, Kanaat Lokantası: Prof. Sıddık Sami Onar Cad. No: 1/3, Süleymaniye.
No comments:
Post a Comment