Friday, April 18, 2008

Cihangir.. Entellektüel mahallemiz..

Taksim Meydanı'na çıktığınızda, İstiklal Caddesi'ne girmez de neredeyse sabaha kadar açık olan dönercileri sağınıza alıp Sıraselviler Caddesine devam ederseniz, göreceğiniz manzara son derece zengin ve etkileyicidir. Bu bölgeye, Cihangir Mahallesi denir. "Nerede oturuyorsun," sorusuna, "Cihangir'de" demek de hatırı sayılır bir ayrıcalıktır.


Cihangir lüksü

İstanbul'un böyle bir takım ayrıcalıklı bölgeleri vardır. Söz gelimi Nişantaşı, yer yer apartmanda sürdürülen bir aristokrasiyi çağrıştırırken yer yer de yazılı basında çalışan mensuplarıyla dikkat çeker. Cihangir çok eski bir yerleşim bölgesi değil. Aşağı yukarı geçen yüzyılın başına tarihleniyor. Yani Eyüp, Sultanahmet, Galata gibi yerler düşünüldüğünde, çok da yaşlı sayılmaz. Yukarıdaki malum soruya Cihangir diye cevap vermek, birçok statüyü de beraberinde getiren bir cümle olduğu için yaşın, kökün önemi kalmaz. Cihangir'de yaşamanın bir yönü; edebiyatçı ve gazetecilerin, akademisyenlerin, yerleşik yabancıların, entelektüellerin ve Türkçemize kazandırıldığı biçimiyle, entellerin de yaşadığı yerde olmaktır. Yani burada bir aidiyet sorununuz yoktur. Cihangir'de yaşamak bir mahallede olmak duygusunu da tatmin eder. Halen bakkala sepet sarkıtılır, şık şarküteriler de vardır, kediler de ve üstelik komşu komşuyu bilir.

Buradaki emlak fiyatları çok yüksektir. Bunun bir nedeni, burada yaşayan insanların sosyal statüleridir şüphesiz ama asıl nedeni, manzarasıdır. Çok eskilerden beri söylenen, İstanbul'un en iyi manzarasına sahip yerlerden birinin de Cihangir olduğudur. Bir yandan Sarayburnu ve Adalar'ı görürken diğer yandan Boğaz'ın Karadeniz'e bakan yönüne alabildiğine açık bir manzarası vardır. Gezmiş görmüş kimileri için dünyanın en güzel manzarasıdır bu. Özellikle gün batımında hakikaten şair eder insanı. 'Yedi Tepe' de denilen İstanbul'un en güzel tepelerinden birine kurulmuş olan bu mahalle, kimi zaman dik yokuşlardan kimi zaman bitmeyecekmiş gibi gelen merdivenlerle aşağı doğru inerken bu manzaraya da doyurur insanı. Bundan da anlaşılacağı gibi, Cihangir'de denize hakim bir evde oturmak hakikaten çok büyük keyiftir ve hiç de ucuz değildir. Söz gelimi ünlü yazarımız Orhan Pamuk, tarihi Cihangir Camii'nin tam iki minaresiyle kadrajlanmış bir alandan Boğaz'a bakar ve pek çok dile de çevirilmiş romanlarını burada yazar. Cihangir insanı şair, romancı eder mi bilmiyoruz ama burada çok sayıda şair ve edebiyatçının oturmasının da bir anlamı olmalı!


Cami kahvesi!

Sıraselviler Caddesi'ne girdiğinizde, sağınızda Changa'yı göreceksiniz. Burası, yurtdışında da birçok listeye girmiş son derece özenli ve önemli bir restorandır. Füzyon anlayışıyla kurulmuş mutfağını mutlaka denemek gerek. Restoran, şarapevi ve bar olarak düşünülmüş Andon da yine aynı sıradadır. Bunlar, tarihi binalar restore edilerek oluşturulmuş son derece orijinal yerlerdir. Alman Hastanesi, Taksim İlk Yardım Hastanesi sağlık konusundaki endişeleri gideren yerleri geçtikten sonra, isterseniz sağ koldan Çukurcuma denilen ve birçok antikacının olduğu mahalleye doğru kıvrılabilirsiniz isterseniz Cihangir Mahallesi'nin içlerine doğru. Bu caddeyi biraz daha yürürseniz, Savoy Pastanesi'ni görürsünüz. Burası, aslında son derece kaliteli ve kendine özgü ürünleri olan bir pastanedir. Burayı pastane olmanın ötesine taşıyan şey ise, şüphesiz müşterileri. Önünde sadece birkaç masa vardır ama hep doludur. Hemen yanındaki düğün fotoğrafçısı ise hayatın evreleri konusunda hayli ders vericidir. Biraz ilerlediğinizde, bu kez Firuzağa Camii'ni görürsünüz. Çok değil ama eskice bir camidir, yani birkaç sene öncesine kadar öyleydi. Caminin hemen altında birkaç mahalle kahvesi vardır ve çayı da iyidir. İnsanlar gelir burada oturur, hoş beş ederdi. Hatta bir evsiz, kış gününde içini biraz ısıtacak çayı ve simidi de orada bulurdu. Şimdi, etrafta oturan ne kadar insan varsa, caminin altındaki kahveyi 'cafe'si bellemiş durumda. Orada buluşuluyor, kitaplar, projeler orada tartışılıyor, kısacası orada bulunuluyor. Bir 'enteresan' entelektüellik hali anlayacağınız!

Komşu travestiler

Cihangir 1930, 1940 ve 1950'li yıllarda hem Beyoğlu'ndaki eğlence yerlerinde çalışanların oturduğu, randevu evlerinin bulunduğu hem de lüks apartman dairelerinin yer aldığı, varlıklı bir kesimin yaşadığı, kentin tanınmış pek çok doktor ve diş hekimi muayenehanelerinin olduğu bir semtmiş. Mahallenin bulunduğu tepenin Kazancı yokuşu'na giden kısmı ise, Pürtelaş Mahallesi. Adını, Pürtelaş Hasan Efendi'den almış. Bu iki mahalle doğal olarak birbirinden pek ayrılmaz. Daha birkaç sene önce, özellikle mahallenin adını taşıyan sokakta oturan travesti nüfus yoğunluğu nedeniyle, medya sektörünün de katkısıyla ciddi sosyal vakalar yaşanmış bir mahalle.

Cihangir'in bir yanı da tıpkı geçmişteki işlevi gibi bambaşka bir yaşantıya açılır. İstiklal Caddesi'nin arka tarafı da diyebileceğimiz bu bölge bakımsız binaların olduğu, gece çalışan insanların bütün zorluğunu ve problemlerini yansıtan, belli bir saatten sonra pek dolaşılmaması gereken bir yerdir. Aslında Cihangir'in hemen dışında kalan bölge tam da burasıdır.

Cihangir Camii 1889 yılında, dönemin en çok iş yapmış ailelerinden biri olan Balyan ailesi tarafından yapılmış. Ancak ilk yapım tarihi olarak 1559 yılı veriliyor. Üzerinden yaklaşık beş yangın geçmiş. Bugün tüm güzelliğiyle ayakta.

Nazlı ile Arap'ın aşkı

Mahallenin birkaç özel sakini daha vardır; evsizler. Aslında evsizlerin çoğu, İstiklal Caddesi'ne doğru olan sınırın olduğu yerlerde, ara sokaklarda yaşar. Oysa Cihangir sokaklarını evi bellemiş bir iki kişi buralardan vazgeçmez. Bunlardan biri, adını öğrenme ihitimali dahi olmayan, sosyal olarak iletişim kurulamayacak durumda olan bir kadın. Diğeri de bir kadın. Bu iki kadın, ne kadar evsiz de olsalar bir mahalle, bir mekan duygusunu korumuşlar belli ki. Nazlı, semtin en bilinen simalarından biri. Kendi ifadesiyle, çok nazlı olduğu için annesi böyle bir isim vermiş. Ateşten korkar, söylediğine göre evi yanmış bir gün ve sonra hep sokaklarda kalmış. Mutlaka sigara ister sizden ama sizin yakmanız koşuluyla. Sokaklarda, bir nazlı olarak isteyebileceği tek incelik bu belli ki. Bazen mahalle halkı çorba da ısmarlar. Kışın malum, yeni park etmiş arabaların kaportalarında ısınmaya çalışır bazen de Taksim Meydanı turuna çıkar. Arap adlı birisiyle ilişkisi vardır. Arap, adı gibi ve sokaklardan çöp toplayarak geçimini sağlıyor. Belli ki Nazlı'ya sahip çıkıyor çünkü Nazlı sorulara cevap vermek için Arap'ı bekliyor. Arap gelince, bize Türkiye'nin tüm gerçeklerini anlatacak. Sahiden söylediği gibi, Arap bu konuda hiç de çekingen davranmıyor ve bize her hafta, Türkiye'nin sorunları hakkında ayrıntılı dosyalar vermeyi teklif ediyor. Sorunlara kısa bir giriş yapmayı da ihmal etmiyor. Bu, geçen sene böyleydi. Bu sene henüz rastlayamadık Nazlı'ya.


Cihangir mahallesi; çevre mahalleleri, doğası, renkli sakinleriyle kendine özgü bir yaşam tarzı olan ve İstanbul'un bambaşka bir çeşitlilik tablosunu gösteren yerlerden biri. Cihangir'de belli bir süre oturan, başka bir yere gitmek istemez.

No comments:

ATATÜRK'ÜN RİCASI

Ey milletim, Ben Mustafa Kemal'im... Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim, Hala en hakiki mürşit, değilse ilim, Kurusun damağım dili...